SEVGİYİ HİSSEDEBİLMEK DEĞİL HİSSETTİREBİLMEK ÇOK ÖNEMLİ


SEVGİYİ HİSSEDEBİLMEK


Hepinize Merhaba,
Bu sabah her zamanki gibi Bağdat Caddesi?nde yürüyüş yaptım. Haftada 3 sabah saat 7 buçuk ve 8 buçuk arasında hızlı bir yürüyüş yapmayı adet edindim. Kulaklarımda kendim için hazırladığım küçük bir telkin kaydı, onu dinlerken keyifle gülümsüyor, herkesi ve herşeyi sevdiğimi hissediyordum.
Zira bugünlerde hepimizin kalbinde eksik olan şeyi, KOŞULSUZ (karşılıksız değil ama, koşulsuz) SEVGİ yi yani gerçek sevgiyi yüreğimize yerleştirmek üzere özel bir çalışma yapıyorum.
Tam herşey toz pembe görünürken çift yönlü bir tali yolda karşıdan karşıya geçmek üzere kaldırımın ucuna kadar geldim. Bir anda sol taraftan caddeden bir araba yola girdi. Ben henüz adımımı caddeye atmadığım halde birden yavaşladı. Camını açtı ve bana ağız dolusu küfrederek ?Gel gel, yola çık bari, ezilmek istiyorsun. Yol benim? diye bağırdı.
Birdenbire o güzel ve yüksek enerjim dağıldı ve adamın çirkin duyguları sanki bedenimi delip geçti. Sonuçta arabasının içindeydi ve bana bağırıp küfür etme sebebi sadece geçebileceği alanın daralmasından dolayıydı. Ben kaldırımın ucunda öylece durup onu seyrediyordum.
Bu sene, yani 2011 biraz hızlı başladı. Eğer siz de  hayatınızada ve yakın çevrenizde bir çok dramla karşılaşıyorsanız, ayaklarınız üzerinde sağlam durup, öncelikle kendinize bakmanız, kendinizi mutlu etmeniz gerekiyor demektir.
Neden mi? Önce kendinizi mutlu etmezseniz, başkalarına hayrınız dokunamaz, onlara verecek bir şeyiniz kalmaz da ondan.
Buna bir başka açıdan bakarsak, çekim yasası artık bildiğimiz, ezberlediğimiz yoldan işlemeyecek. Bundan sonra yüreğimize gerçek sevgiyi yerleştiremezsek, hayatımıza çektiğimiz şeyler hep yarım yamalak kalacaklar. Başkalarını sevebilmek için, önce kendimizi sevmek zorundayız.
Üstelik...
Eğer kendimizi sevmezsek, Tanrı?yı da sevemeyiz. Bunu biliyor muydunuz?
Bizler çoğunlukla Yüce Yaradan?ı düşündüğümüzde suçluluk hissederiz. Çünkü genelde ne kadar cezalandırıcı olduğu vurgulanmıştır. Ve O?na karşı suçluluk hissettiğimizde, kendimize karşı da başkalarına karşı da hata yaparız. İlişkilerimizde ya kurban rolü oynar ve karşımızdakini suçlu hissettirerek kontrol etmeye çalışırız, ya da öfkelenir, onları yargılar ve korkutarak cezalandırırız.
Kimden öğreniyoruz?
Kesinlikle Yüce Yaradan?dan değil... Onun bize öğretilme biçiminden. Oysa ki, Tanrı, ya da OL dediğinde önce yoktan ışığı var etmiş ve daha sonra kelam ile (yani ses frekansı ile) alemleri, evrenleri, maddeyi yaratmış olan Yüce Yaradan SEVGİ ve ŞEFKAT duygularını yayar. Bizi, yarattıklarını çok sever. Çünkü överek yaratmıştır. Kendi suretinde yaratmıştır.
Ve bizler de onun sevgi ve şefkatini önce kendi üzerimizde hissetmeli, ne kadar kıymetli olduğumuzu, ne kadar sevildiğimizi anlamalıyız. Ve ancak o zaman onun yarattığı her varlığı, tüm insanlığı, koşulsuzca sevebiliriz. Bir istekte bulunurken, dua ederken, bütünün, onun yarattıklarının her birinin en yüksek mutluluğunu ve hayrını isteyerek dua edebiliriz.
Etrafımıza bi bakalım. Ne kadar öfkeliyiz. Artık birbirimize hürmet ve saygı göstermeyi unuttuk. Son derece bencilce ve başkalarının hakkını hiçe sayarak, önce kendimize çalışarak yaşıyoruz. Tıpkı o şoförün sağa dönüşte yayaya yol vermesi gerekirken kaldırımın ucuna yaklaştım diye bana küfür etmesi gibi...
Ama kabahat onlarda da değil.
Bize Tanrı?nın sadece cezalandırıcı tarafını öğreten ama sevgi ve şefkat kısmını unutturan eğitim sistemimizde... Bu öğretim biçimi kimilerimizin Tanrı?dan tamamen kopmasına sebep oluyor, diğerlerinin ise korku ve vicdan azabı duyguları içinde yaşamasına...
Sonuç mu?
Gerçek bir sevgisizlik...
Aşık olduğumuz kişiyi bile gerçekte sevmiyoruz. Bazı açlıklarımızı doyurmasını istiyoruz.
Evli çiftler birbirlerini sevmiyor... Sadece tutunuyorlar.
Anne çocuk ilişkileri... Sadece görüntüde hürmet ediliyor ama aslında yürekten sevgi yok oluyor. Çünkü orada da kurban rolü ve suçluluk psikolojisi hüküm sürmeye başlıyor.
Tabi istisnalar kaideyi bozmaz. Her zaman farklı insanlar vardır.
Oysa biz yeni enerjide çekim yasasını kullanacaksak, artık yüreğimize gerçek sevgiyi yerleştirmenin zamanıdır.
Öyle iyi insanları sevmek kolay..
Düşmanımızı sevebiliyor muyuz?
Yeniden hatırlatayım...
Eğer gerçek bir sevgi ve şefkatle herkesi sevip zararlardan korunmak için Yüce Yaradan?a sığınabilirseniz, ona sırt yaslayıp teslim olabilirseniz, ve isteklerinizi yaratılmış ve yaratılacak olan herkesin en yüksek hayrıyla isterseniz, yeryüzünde gerçek mutluluk ve özgüürlüğe kavuşabilirsiniz...
Bunu hop diye yapamayacaksınız... Korkmayın. Duygularınızı dönüştürecek bir dizi çalışma yapmalısınız. Genelde Tanrı'yı sevebilmemiz için en büyük engel bilincimizden bilinçaltımıza inen bir dizi düşünce ve duygu zincirinde yer alan hatalı halkalar. Onların bulunup değiştirilmesi lazım.  
Sevgilerimle
 ŞENAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder